John Tukey ve diğerlerinden bazılarının ısrarı üzerine, sonunda “Büyük Düşünceler Zamanı” dediğim şeyi benimsedim. Cuma öğlen yemeğine gittiğimde, bundan sonra sadece büyük düşünceleri tartışırdım. Büyük düşünceler derken şunu kastediyorum: “AT&T’in tümünde bilgisayarların rolü ne olacak?”, “Bilgisayarlar bilimi nasıl değiştirecek?'” Örnek vermek gerekirse, on deneyden dokuzunun laboratuarda ve on deneyden birinin bilgisayarda yapıldığını gördüm. Bir keresinde başkan yardımcılarına, bunun tersine çevrileceğini, yani on deneyden dokuzunun bilgisayarda ve on deneyden birinin laboratuvarda yapılacağına dair bir açıklama yaptım. Çılgın bir matematikçi olduğumu ve gerçeklik duygusuna sahip olmadığımı biliyorlardı. Hatalı olduklarını biliyordum ve haklı olduklarım kanıtlanırken yanlış oldukları kanıtlandı. İhtiyaçları olmadığında laboratuvarlar kurdular. Bilgisayarların bilimi dönüştürdüğünü gördüm çünkü “Bilgisayarların bilim üzerindeki etkisi ne olacak ve bunu nasıl değiştirebilirim?” sorusuna çok zaman harcadım. “Bell Laboratuvarlarını nasıl değiştirecek?” sorusunu aynı adreste, Bell Laboratuarlarında sorduğumda oradaki insanların yarısından fazlasının ben ayrılmadan önce bilgisayar makineleriyle yakın etkileşim içinde olacağını belirtmiştim. Artık hepinizin bilgisayar terminalleri var. Alanımın nereye gittiğini, fırsatların nerede olduğunu ve yapılması gereken önemli şeylerin neler olduğunu çok düşündüm. Oraya gitmeme izin ver ki önemli şeyler yapabilme şansım olsun.
Çoğu büyük bilim adamı birçok önemli sorunu bilir. Bir saldırı yöntemi aradıkları 10 ila 20 arasında önemli sorun var. Yeni bir fikir ortaya çıktığında, ‘Peki, bu sorunla ilgili’ dediklerini duyarsınız. Diğer her şeyi bırakıp peşinden giderler. Şimdi size bana anlatılan bir korku hikayesini anlatabilirim ama gerçekliğine kefil olamam. Bir havaalanında oturmuş Los Alamos’tan bir arkadaşımla fizyon deneyinin Avrupa’da gerçekleşmesinin ne kadar büyük bir şans olduğunu anlatıyordum, çünkü bu bizi burada, ABD’de atom bombası üzerinde çalışmaya yöneltti. “Hayır, Berkeley’de bir sürü veri toplamıştık; daha fazla ekipman ürettiğimiz için bunu azaltamadık, ancak bu verileri azaltsaydık fizyonu bulabilirdik.” dedi. Ellerinde vardı ve peşinden gitmediler. İkinci oldular!
Büyük bilim adamları, bir fırsat doğduğunda, yola düşerler ve peşinden giderler. Diğer her şeyi ikinci plana atarlar. Başka şeylerden kurtulurlar ve bir fikrin peşinden giderler çünkü o şeyi çoktan düşünmüşlerdir. Akılları hazır; fırsatı görürler ve peşinden giderler. Şimdi elbette çoğu zaman işe yaramıyor, ama harika bir bilim yapmak için çoğuna vurmanız gerekmiyor. Bu biraz kolay. Başlıca hilelerden biri uzun yaşamaktır!
Başka bir özelliği fark etmem biraz zaman aldı. Kapı açık veya kapalı olarak çalışan insanlarla ilgili aşağıdaki gerçekleri fark ettim. Ofisinizin kapılarını kapatırsanız, bugün ve yarın daha fazla iş yaptığınızı ve çoğundan daha üretken olduğunuzu fark ettim. Ne var ki 10 yıl sonra bir şekilde hangi problemlerin üzerinde çalışmaya değer olduğunu tam olarak bilmiyorsunuz, yaptığınız tüm zor işlerin önemi bir nevi teğettir. Kapı açıkken çalışan kişi her türlü kesintiye uğrar, ancak bazen dünyanın ne olduğuna ve neyin önemli olabileceğine dair ipuçları da alır. Şimdi neden-sonuç sırasını kanıtlayamam çünkü “Kapalı kapı kapalı bir zihnin simgesidir” diyebilirsiniz. Bilmiyorum. Ancak kapıları açık çalışanlarla nihayetinde önemli şeyler yapanlar arasında oldukça iyi bir korelasyon olduğunu söyleyebilirim. Kapıları kapalı çalışanlar genellikle daha çok çalışıyor. Her nasılsa biraz yanlış bir şey üzerinde çalışıyorlar gibi görünüyorlar – çok yanlış değil, ama şöhreti kaçıracak kadar yanlış.
Başka bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Birçoğunuzun bildiğini düşündüğüm şarkıya dayanıyor: “Yaptığın şey değil, yapma şeklin.” Kendimden bir örnekle başlayacağım. En iyi analog bilgisayarların yapamadığı bir problemi binary kullanılar zamanlarda dijital bir bilgisayarda yapmaya mahkum edildim. Bir cevap alıyordum. Dikkatlice düşünüp kendi kendime, “Biliyorsun Hamming, bu askeri görevle ilgili bir rapor yazman gerekecek; çok para harcadıktan sonra bunun hesabını vermek zorunda kalacaksın ve her analog kurulum raporunda kusur bulup bulmadığını görmek isteyecekler.” En hafif tabirle berbat bir yöntem ama cevabını alıyordum. Aslında sorunun sadece cevabı almak olmadığını anladım; asıl soru analog bilgisayarı kendi zemininde dijital bir makineyle yenebileceğimi ilk kez ve tartışmasız göstermekti. Çözüm yöntemini yeniden çalıştım, güzel ve zarif bir teori yarattım ve cevabı hesaplama şeklimizi değiştirdim; sonuçlar farklı değildi. Yayınlanan rapor, daha sonra yıllarca “Hamming’in Diferansiyel Denklemleri İntegral Etme Yöntemi” olarak bilinen zarif bir yönteme sahipti. Şimdi biraz modası geçse de bir süreliğine çok iyi bir yöntemdi. Problemi biraz değiştirerek önemsiz işlerden çok önemli işler yaptım.
Benzer şekilde ilk günlerde tavan arasında makineyi kullanırken, birbiri ardına problem çözüyordum; yeterli defa başarılı oldum ve birkaç başarısızlık vardı. Bir Cuma günü bir sorunu bitirdikten sonra eve gittim ve garip bir şekilde mutlu değildim; bunalımdaydım. Hayatın, birbiri ardına gelen uzun bir problem dizisi olduğunu görebiliyordum. Uzunca bir süre düşündükten sonra, “Hayır, değişebilecek bir ürünün seri üretiminde olmalıyım. Sadece önümdekiyle değil, gelecek yılın tüm sorunlarıyla ilgilenmeliyim.” diye sordum. Soruyu değiştirerek aynı veya daha iyi sonuçları elde ettim, ancak bazı şeyleri değiştirdim ve önemli işler yaptım. Ana soruna saldırdım – “Ne olacaklarını bilmediğimde makineleri nasıl fethedip gelecek yılın tüm sorunlarını nasıl çözebilirim? Bunun için nasıl hazırlanırım? Bunu nasıl yapacağım, böylece konuya hakim olacağım? Newton’un kuralına nasıl uyabilirim? Başkalarından daha ilerisini gördüysem, devlerin omuzlarında yükseldiğim içindir.” Bugünlerde birbirimizin ayakları üzerinde duruyoruz!
İşinizi öyle bir şekilde yapmalısınız ki, başkaları da onun üzerine inşa etsinler ki, gerçekten de, “Evet, falanın omuzlarında durdum ve daha fazlasını gördüm” desinler. Bilimin özü birikimdir. Bir sorunu biraz değiştirerek, yalnızca iyi bir iş çıkarmak yerine, genellikle harika işler yapabilirsiniz. İzole problemlere saldırmak yerine, bir sınıfın karakteristiği dışında izole edilmiş bir problemi bir daha asla çözmeyeceğime karar verdim.
Şimdi, çok fazla matematiksel eğiliminiz varsa, genelleme çabasının çoğu zaman çözümün basit olduğu anlamına geldiğini bilirsiniz. Sık sık durup, “Çözmek istediği problem bu ama bu falanın özelliğidir. Evet, belirli bir yöntemden çok daha üstün bir yöntemle tüm hepsine saldırabilirim çünkü daha önce gereksiz ayrıntılara gömülmüştüm.” Soyutlamak çoğu zaman işleri basitleştirir. Ayrıca yöntemleri bir kenara attım ve gelecekteki problemlere hazırlandım.
Bu bölümü bitirmek için size şunu hatırlatacağım, “Aletlerini suçlayan zavallı bir işçidir – iyi adam elindekiyle işinin başına geçer ve alabileceği en iyi cevabı alır.” Ben de bunu öneriyorum. Problemi değiştirerek, olaya farklı bakarak, nihai üretkenliğinizde büyük bir fark ortaya çıkartabilirsiniz çünkü bunu öyle bir şekilde yapabilirsiniz ki, insanlar gerçekten yaptığınız şeyin üzerine inşa edebilirler ya da bunu öyle bir şekilde yaparasınız ki, bir sonraki kişi yaptığınız şeyi esasen tekrarlamak zorunda kalır. Bu sadece bir iş meselesi değil, raporu yazma şekliniz, makaleyi yazma şekliniz, tüm tavır. Özel bir çalışma yapmak, geniş, genel bir iş yapmak kadar kolaydır fakat çok daha tatmin edici ve ödüllendiricidir!









